29 Mart 2021 Pazartesi

Doğru bilinen yalnızlar

 Ne zamandır bloğ'un yolunu unutmuştum ben de. Son zamanlarda hep bir şeyler hep eksik kaldı. Gidilemeyen birçok seyahat ve belki çoğu bireyin aksine bir sürü yarım kalan iş birikti. Geçen en sevdiğim aile üyelerinden biri "ama melankoliyi çok seviyorsun sen" demesiyle, Madonna dinlemeyi arttırdım, blues artık üzüyor beni. Birkaç ışık yılı önce teraslı evimde Tom Waits ve şarabın keyfini yaşadığım zamanları hatırlıyorum. Bazen varoluş boşluğu bazen yaşamın gündelik doldurulan rutinleriyle geçen uzun süreler de beklemeyi, nasıl başa çıkılacağını ya da en yapamam dediğim şeyleri başarmış olmak hoşuma gitse de yol tadını alamamak beni hala en çok üzen şeylerden biri. 

Bir yerden bir yere gitmek yoldur.

I-ı tam olarak değil. Bir yerden bir yere gitmeyi hissediyor ve duyu organlarında tadını alıyor olmak belki öyledir.

Hala uzaktan güzel bir şarkı sesi geliyor. Orada mısın?

Tam olarak bilmiyorum. Anlamın her şey olduğu fikri hep hoşuma giden bir argüman olsa da nihilizmi hiç bu kadar boynumda bir öpücük olarak hissetmemiştim. Yoo hayır bu kötü değil. Kaçılmaması gerek hemen bu fikirden. Yaşadığın her sürede keyifli anlam var mıdır arayıp bulmak gerek bazen sadece önce kaybolup bulunmak da yetmez üstelik, sessiz kalmak da, iş bulmak da, çıplak gezmekte.. bazen çalan şarkıyı sen söylemek istersin ama işte sesin kötüdür 

Arkadaşlarımı iyi görmüyorum.

Yalnız olduğumu en hissetmediğim dönem diyebilirim. İlk defa uzun yılların sonunda arkadaşlık kavramını kafamda oturtabildim ve ilk defa tam böyle derken kafamın üzerine oturan biri yok :) frontal lobumda artık ülkeye dair umudun nez- sakın ha klibi gibi çalkalanmasından dolayı bireysel anarşizme geçsem de hala yakınlarımın mutluluğu beni sevindirmeye yetiyor yalnızca herkesi biraz flu görüyorum herkes de sanırım birbirini ve birbiri kendisini, kendilik kendini ve kendin en sonunda flu olmayı flu görmeye başladı.

İstanbuldan sıkıldım.

Bu paragrafa büyük harflerle LOL diyerek başlamak isterim. Hayatımın en büyük aşkıydı ve 10 yılımıza gelirken artık burada olmak her gün düşündüğüm bir nöron olmaya başladı. Geleceğe dönüş filminde bir replikte "gideceğimiz yerde yola ihtiyacımız yok" denir. Umarım İstanbul Kavafıs'in İthakisi gibi gelip gidip kendimize döndüğümüz bir yer değildir.

Ama öyle..

Evet işte böyle. kesik kesik tüm konuşmalarda, sessizliklerde, alternatif açıklamaların ara noktasında, dinlenilen gece müziklerinde, market alışverişlerinde, eczaneler de hep biraz ama öyle vardır. Ama öyle'yle baş etmek için paradoksik niyete girmeden "evet en nihayetinde böyle" denir. Bu kabulleniş ise her zaman biraz kırılgandır. 

Kırılgan canlılarız

Hayır hayatım biz çok cool'uz. Hepimiz, sosyal medyalarımızla, gerçekleşmeyecek planlara bakış açımızla ve sevememizle dünyanın en cool canlılarıyız. İşte tam olarak bu da bizi kırılgan yapıyor galiba. 

Sevme ve sevilme üzerine

Bu kavram ona buna - somutlaştırır mısın benim için- diye sorarken yolda ve uzay zamanında en çok öğrendiğim bir kavram oldu. Sevmek ve sevilmek hissedilmekten ziyade öğrenime açık bir kavram. Çünkü sonunda tüm hormonların, dengen, iletişim biçimin ve bakış açın değişiyor. Bu yüzden yakınlarımdan aldığım cevaplar çok açıkçası beni hiç tatmin etmedi :) ta ki bu yol "benim bütün kuşlarımsın" olana dek.

Kayıplar

Her geçen an, rutinin birikmesi, makarna suyunun kaynaması, elinin tencerede yanması, her şeyin fiyatının çok yüksek olması derken sanırım bu kavramı çocukluktan beri öğrenip sürekli travmatize olduk. Hayır, kayıp öğrenilen bir şey olmadı hiçbir zaman, kayıp hissedilen ve deneyimlenen bir şey oldu. Varoluşçuluktaki bir şey, birinin öznesi, birinin uzun zamandır görmediği eşya, insan, isim, yabancı yüz, tanıdık bir unutuş kayıp uzun yıllar sonra bile süren belirsiz bir hüzün.

Bitmeyenler

Tez, tez, tez ve onun dışındaki her şey. Yaşamın kendini devam ettirmek ve tutunmak gibi önemli bir anti-entropi ilkesi var ve unutmayın biz pizza değiliz herkesi şişmanlatamayız. Bu yüzden yaşamak, handle etmek ve devam etmek zorundayız.

Ne olacak?

Ben kaos prensesi olarak joker filmini bir yerlerinden her an yaşıyorum. Belirsizlikler de gitgide "koltuk altlarımız" gibi tatlı gelmeye başladı. Sanırım ne olacaksa oluyor :)

Boşluktaki zincir

Sadece minik ve önemsiz canlılar olduğumuz Sagan'yen bakış açısına son derece ve tahlilde katılsam da bengi- dönüşler, ay bugün oraya gitmiyimler, maskemiz var uzaktan öpüşelimler'den sıyrılıp evin sessizliği ve uzay belgeselleri içinde kaybolmak hoşuma gitmedi değil. Ben de asla bir ev kuşu değilim hiç de olmayacağım gibi gözüküyor :) evde bir dünya filan da yok spoiler alert bu dönem rahatlayıp tüm gün yoga yapacağımız bir dönem olmaktan da çook uzak. En nihayetinde belki de bir uzay kanalında ve marvin gezegeninin bir kanalında "soyu tükenmekte olan canlılar" kategorisinde gösteriliyoruzdur ve bir ufo bizi izlerken göbeğini kaşıyıp yarına projemin yetişmesi gerek deadline'i geldi diyerek aslında dikkatini bile vermiyordur bize. evet üstün canlılara, yani biz.

Umarım birileri psikolog hesabımdan buraya gelmemiştir.

Kimliklerden, tanımlardan, ne olmak istediğinden sıyrıldığında özgürlüğün şekerli tadını yalamaya başlarsın. Tadını yalamak özgürlüğün.

Şey biraz Bohemian

I-ı tam olarak değil. İstediğim şey değil, olduğum şey değil, ürettiğim şey değil, görüldüğüm şeyle olmayı istemediğim şeyin tam ortası.

Seçim

Var olan tek gerçek

Ölüm

Var olmaması istenen ama yine de olan tek gerçek

Aşk

Var olması istenen ama sonra istenmeyen tek gerçek

Tutku

Var olabilme ihtimali her an olan tek gerçek

Aile

Var olmazsa olmaz tek gerçek

O

Var olması varlık olan tek gerçek

Siz

Var olun