18 Ocak 2023 Çarşamba

All the world is green

Bu yazının başlığı Tom Waits'in bir şarkısıyla açılıyor, bu Tom Waits'i çok sevdiğimden ileri gelse de aslında şarkı da geçen "Sorular, cevaplardan daha büyük" kısmında bir süre beklememden ileri geliyor. Mesela düşünün bir arkadaşınızla bira içerken filan, herhangi bir anlatım bittiğinde bunu duyduğunuzda birçok soru düşüncesi belirmeye başlar aklınızda hani bunlar hep düşündüğünüz ama zamanın hiç olmadık kısmında bilinçdışının bir yerine attığınız bir yerdedir, görünür de değildir pek. Murathan Mungan olsaydım şöyle derdim:
Kursu bırakmalı mıydım? 
Punk'ın tarihi geçmedi mi?
En son ne zaman?
Aşk geliyorsa çorapları ve içinize giydiklerinizi değiştirmenin o kadar zamanı olur mu?

İçinize giydikleriniz de önemli sonra bunlar da doğası gereği çok görünür olmaz yani bir taş kendi istenciniz dışında oynasa bile sadece orda olduğunuz için artık denizin, kumsalın bir parçası sayılmaz mısınız? Hayır tabii ki arkadaşınız söz gelimi bunu sorsa, gülümseyerek ve şefkatlı bir şekilde "herkes başı başına bireydir" filan deriz. Ya da ne felsefe yaptın bu mekan da güzelmiş hadi tadını çıkaralım deriz. Güzel bir illüzyon sadece bir anlığına dopamin veriyorsa o gerçekten güzel bir illüzyondur üzgünüm Salinger, kursu bırakmalı mıyım sorusu çellodan çok gölge arketipimiz'e yönelik bir soruydu, aslında olduğumuz haliyle sevilmemize olan inanç öyle azaldı ki birçok başka şey yaparak hiçliği hissetmemek için akışta ustalıkla kalmaya çalışıyoruz ama sanırım senin de hep kastettiğin şey buydu.

Golf
Gym
Parti
Rock Müzik
Resim
Tekno
Ve artık instagram filtlereri

Üzgünüm Bukowski, varoluş vakumlarımızın bir kısmını açık ettim. Doğrusu hiçliği kabul etmek zor olsa gerek neyseki bira içtiğim arkadaşım sen değilsin yoksa seni sohbetimizin önemli bir kısmında övmek zorunda kalırdım. Bundan da memnun olurdum üstelik ama sonra eve döndüğümde "yani bu kadar övülmeyi hak etmiş miydi?" diye düşünürdüm. Açıkçası Bukowski seninle şansım azdı senin oyununu oynuyor olurduk ve bir noktada bunu fark edip "Burası da çok güzelmiş" derdim, bunu o an çok anda olduğumu sana hissettirerek söylesem de konuyu bağlamdan ve özneden yani senden saptırmak için yapardım ama işte sen bir takım soruları sormuş olurdun ve ben nihayetinde o sorularla kalmış olurdum sonra birkaç zar atsam ya da kartları karsam da sen kendinden çok emin olurdun ve beni at yarışı izlemeye filan çağırırdın, gelirken de "uzun elbise giy" derdin.

Açıkçası edebiyat ve yazıdan çok uzaklaştım çünkü çok başaramadığım bir şeyler yapmakla meşguldüm. Gerçek tutkundan uzaklaşmak garip bir kavramdır hani gezginler bazen "Yol çağırıyor" der. Aslında yazı yazmakta böyle bir şey. Bir şey yazıyorsun ve bir şeyin seslendiğini düşünüyorsun ama bu sen çok hazırken, hani çorapların ve çamaşırların temizken yollar kapalı olduğu için gelemeyen aşka benziyor. Öyleyse içindekini dönüştürmeye başlıyorsun. Aslında çağıran şey, roman karakterleri, Godot bunlar biziz sanki yani bekleyen de beklenen de kendi kimliklerimiz yer değiştiriyor. Bence yazı yazmak daima bekleyen taraf biraz da kişi buna sığınır hatta, ilham yola çıktıkça gelinse de kendi kaçışlarımızdan fırsat bulamayız pek yani fırsat vardır da varoluş vakum dopaminleri cazip gelir.

İnsan olmak haz, üstünlük ve buna karşın aşağılık olma haliyle tanımlanıyor Adler tarafından. Adler bunu açıkça dile getiren psikanaliz muadillerinden biri, Milan Kundera "Yavaşlık" kitabında sezdirmeden ve edebi bir naiflikle konuyu yavaşça kırmadan açması takdire şayan olsa da psikoloji alanın da en sevdiğim şey tutkuyla her şeyin açık edilmesi. Bu tutkum 11 yaşından beri başlayarak pek de sönmedi aslında tutkuları gerçekleştiren şey bence biraz da gerçekten onu yaşadığınızı hissederek yaşamaktır yani "burası güzelmiş" derken bir anlığına gerçekten oraya ait hissederek buna inanmak.
Bunu pek az yapıyoruz. Aslında Godot'u  beklerken bu düşünceye olan aitlikten de bahsediyorum. 21. yüzyıl beni, seni, onu, yan masadaki erkek arkadaşından çeşitli gerekçelerden sıkılmış kızı ve aldatan erkek arkadaşını çok septist yaptı. Haklı gerekçeler de yok demiyorum bu septisizm konusunda gitgide uzun elbise giymek istemediğimiz bir tutkusuzluk çağının içindeyiz, eğer aşk temiz çoraplarla onu beklemekse ve nazlı Godot ancak böyle bir şartla gelecekse o da bir çeşit tembellik için de değil midir yani? 

Dediğim gibi sorular, cevaplardan büyük. Saatte bir hayli geç oldu ama kesinlikle bloğa yazı yazmak yani bu mekan güzel :)