12 Ağustos 2018 Pazar

21. Yüzyılın Sentetik Tuvaletleri (Bir takım savlar, denemeler)


 Hayatta bazı kaçınılmaz anlar vardır, çikolatalı ekmeğin yere düştüğü anda her zaman çikolatalı tarafının yere dönük olarak düşmesi gibi, beklenilmedik ve irrasyonel anlar. Örneğin ne zaman aşık olacağımızı ya da ne zaman öleceğimizi tahayyül edemeyiz. ( Eğer bilinçdışında olan ego fonksiyonları yeterince çalışmıyorsa:) tıpkı bir yolculuğa çıktığında hangi durakların kendi yuvarlak yol aynalarında seni göstereceğini bilemediğin gibi, hangi yolları seçeceğinde bir merak konusudur.

"Her neden bir sonuca bağlıdır."
Ah, determinizmden uzak kalmaya çalışsam da Spinoza'yı "Denizsiz yerde yaşayamam!" demeyi sevdiğim kadar seviyorum. Gerçekliğin illüzyon hayatın da bir simülasyon olduğu düşünce sistemi her 12 Monkeys'de her The Truman Show da ve her uzay- zaman belgeselinde beynimi kemiriyor.

"Evren ( bir şekilde tanrı) doğadır."
Ne diyebilirim ki? Panteizm'le her zaman flört etmeyi seviyorum.

"Meyveler herkesindir, toprak parçası hiç kimsenin değildir!"
Jean Jacques Rousseau'yu anmadan geçemeyeceğim, bu cümleyi her bir pasaport polisine göstermek isterdim, tabii ki ellerimde çiçekler kapıda sırılsıklam şekillerde eheh.

"Aşk aynı zamanda bitmek bilmeyen bir sorgulamadır."
Milan Kundera'nın bir kitabından yola çıkarak yazdığım bu sava en çok da kendine karşı olan sorgulama kısmını ekliyorum. Kendinden yanalıktan çok kendine karşı olan, bengidönüşün asla bitmeyen köşelerine dek ve tasavvufta da olan yanıp kül olma durumu. Aşkın kesinlikle narsist olduğu kadar mazoşist bir tarafı da var. belki bizi yıllar yıllar yıllarca kendine çeken de bu hegel diyalektiğidir :P tez- antitez yapayım derken istemeden sentez yapmayacağınız günlere. cheers.

            "Dionysos"
Yunan mitolojisinde şarap tanrısıdır. hüzünün ve derinliğin tanrısı olan Dioynsos'un hüznü mevsimlerle birlikte ölmek ve yeniden doğmak ile ilintili olan varoluşla da ilgilidir. Nietzsche ve Jim Morrison'da zaman zaman bu kudretli tanrımızdan bahsederdi.
Biliyorsunuz, içinde hüzün olmayan hiçbir şey yeterince güzel değildir.

"Doğal kalmış olan tek şey buzdolabımda olan buzdur."
Onu da soğuk içeceklerimde kullanarak kendi tezimi çürütüyorum. Mazhar Alansonun da oynadığı "Arkadaşım Şeytan" filminde insanların kapitalizmin, yozlaşmış ilişkilerin ve diğer birçok etkenin sayesinde (metaforik olarak) düşünsel bazda şeytana dönüşmeye başlamasıyla gerçek şeytanın melek kanatlarıyla göğe çıkması gibi.

"21. yüzyılın sentetik tuvaletleri"
Tek sentetik olan şey tuvaletlerimiz, çünkü oraya tek doğal olan şeyimizi bırakıyoruz. Bokumuzu ehehe. Bu da asla aksi düşünülemez, ironisi yapılamaz bir önermem.

"The future's uncertain, and the end is always near"
Gelecek pek ala bilinmez, ve ölüm her zaman yakın. Bu da sanıyorum hayatı yaşanabilir kılıyor. Evet uzaylılar yanlış parmaklarıyla klavyeye basmıyorlar. Sonu olmayan hiçbir şey o kadar da eğlenceli değildir :) Örn: evlilik:P

"Der Steppenwolf"
Bozkırkurdu, Hermann Hesse'ye ait bir kitap. Kendi arketiplerinin ve benliklerinin arasında dolaşmaya benziyor. Voss'u  ve Martin Eden'i bu kadar sevmeseydim Der Steppenwolf'a tapabilirdim.

"Köy Enstitüleri ve Etik Anlayış"
Psikoloji eğitimi almasaydım bunun üzerine eğitim alırdım. Köy enstitüleri açılmalı ve kapanmamalıdır. ekd

"Eğer Wereyda yoksa onu yaratmak gerekecektir."
"Şiirin çevirisi yapılamaz, çok kişiseldir."

"Ne istediğimi bilmiyorum fakat ne istemediğimi çok iyi biliyorum."
Woody Allenciğim yine tüm woody'liğiyle Barcelona Barcelona filminden harika bir replikle karşımıza çıkıyor. Bol patlamış mısırlı, rahatsız sinema koltuklarına.*


Anyway, monologlarım sizi ürkütmesin "Delilik ve Sınırlar"da her zaman çok üstünde durduğum bir konudur. Bundan sonraki yaşamınızı iş arkadaşınızın boş bakışlarına maruz kalarak ve sentetik tuvaletlerinizde gazete parçaları parçalayarak ve "bugün dolar kaç euro (?) gibi açımlamalar yaparak geçirmeyeceğiniz güzel serotoninler diliyorum.